BABA İŞLEVİ (DERLEYEN: M. IŞIL ERTÜZÜN)

 

Kitabın arka kapağından:

‘’İstanbul Psikanaliz Eğitim, Araştırma ve Geliştirme Derneği (Psike İstanbul) tarafından düzenlenen “Baba İşlevi” başlıklı sempozyumda ruhsallığın bilinçli ve bilinçdışı katmanlarında, psikolojik gelişimde ve psikopatolojide somut olarak babanın ve soyut düzeyde baba işlevinin yeri ve rolü çok boyutlu bir şekilde ele alındı. Elinizdeki bu kitap bu sempozyumda sunulan bildirilerin yazılı hale getirilmesiyle ortaya çıktı.

Psikanalizin kastettiği baba ruhsal babadır; baba işlevinden kastettiğimiz toplumun, herhangi bir toplumun babaya atfettiği toplumsal bir rol değildir. Burada söz konusu olan ruhsal babadır. Babanın sağladığı ruhsal işlevdir.” – Bella Habip

“Aslında, baba, annenin düşüncesinde yoksa ya da çağrısına cevap vermiyorsa, korkutucu bir durum olduğunda müdahalesini kaba kuvvete indirgiyorsa, eğer anne-baba konumunu almakta yetersizse, bu tip bir baba düşmanca bir yabancı olarak kalacaktır ve ilk ruhsallığa tehlikeli bir “gölge olarak kaydedilecektir.” – Jacques Dufour

Özetle babanın işlevleri olarak sıralayabileceğimiz, benliğin kendinden dış dünyayı kesip ayırmasına aracılık etme; üst benliğin temellerini atma; ve özdeşleşmeler yoluyla benliği güçlendirme işlevleri, ruhsallıkta temel düşlemlere dair temsiller üzerinden gerçekleşir.” – Nilüfer Erdem’’

Kitap incelemesi:

Kitap, psikanalitik bakış açısıyla baba kavramını yalnızca biyolojik bir ebeveyn olarak değil, aynı zamanda psikolojik gelişiminde önemli bir rol oynayan bir figür olarak ele alıyor.

Psikanalitik teorisyenler babaya farklı açılardan yaklaşmışlardır, ancak hepsi babanın çocuğun psikolojik gelişiminde kritik bir rol oynadığını kabul eder.

Sigmund Freud: Freud’un baba figürüne en çok atıfta bulunan kavramlarından biri Oedipus Kompleksi’dir. Freud’a göre, erkek çocukları, erken yaşlarda annelerine karşı cinsel bir çekim duyarlar. Bu istek, tabii ki toplumsal ve ahlaki normlarla çelişir. Ancak bu dürtüler, erkek çocuğun babasından bir tür rekabet duygusu duymasına neden olur; çünkü baba, çocuğun annesiyle olan ilişkisini tehdit eden bir rakip gibi görülür. Çocuk, babasından korkarak, onun otoritesine ve gücüne duyduğu saygı nedeniyle bu duyguları bastırır. Böylece, çocuk babayı simgesel bir figür olarak kabul eder ve içsel olarak onun yerine geçmeye yönelik isteklerden vazgeçer. Oedipus Kompleksi, çocuğun bu çatışmayı çözmesi ile olgunlaşma sürecine girer. Çocuk, babanın otoritesini kabul eder ve sosyal kurallara uyum sağlar. Freud’a göre bu çözülme, çocuğun psikoseksüel gelişimi açısından oldukça önemlidir. Burada babanın işlevi, çocuğun erkeklik kimliğini kabul etmesi ve toplumun kurallarına uymasını sağlamaktır. Freud, babanın erkek çocuğun cinsiyet kimliği gelişiminde kritik bir rol oynadığını savunur. Çocuk, babanın varlığı sayesinde erkekliğini kabul eder ve cinsel kimliğini tanımlar. Baba, çocuğun "erkek" kimliğini içselleştirmesinde ve toplumsal olarak erkek olma rolünü benimsemesinde önemli bir figürdür. Aynı şekilde, kız çocukları için de baba, kadınlık kimliğinin gelişimine yardımcı olan bir model olarak yer alır. Freud, babanın toplumsal yasaların ve kuralların simgesi olduğunu vurgular. Baba, çocuğa toplumsal sınırları, kuralları ve yasa gerekliliklerini öğretir. Bu anlamda, babanın varlığı, çocuğun toplumla sağlıklı bir ilişki kurabilmesi için gereklidir. Baba, ailenin dışında, toplumla uyumlu bir yaşam sürmenin gerekliliklerini çocuğa gösterir. Freud’a göre, baba figürü aynı zamanda çocuğun ideal ego (ideal benlik) gelişiminde de önemli bir rol oynar. Baba, çocuk için bir örnek model olur ve çocuğun "iyi" ve "doğru" olanı öğrenmesine katkı sağlar. Çocuk, babayı idealize ederek, kendisine bir kimlik oluşturur. Bu, çocuğun gelişen benlik anlayışının temel taşlarından biridir.Freud, baba figürünü bazen bastırma sürecinin bir aracı olarak da görür. Çocuğun çocukluk dönemindeki yasaklar ve kısıtlamalar, sıklıkla babanın otoriter tavrı aracılığıyla kendini gösterir. Bu bastırmalar, zamanla bireyin bilinçaltında yer eder ve kişiliği üzerinde uzun süreli etkiler bırakabilir.

Jacques Lacan: "Babanın Adı" (Nom-du-Père) kavramıyla baba işlevini sembolik düzlemde ele alır. Lacan'a göre, baba işlevi, çocuğun sembolik düzene (dil, kültür, yasalar) girmesini sağlar. Baba, çocuğun annesiyle olan ikili ilişkisini kırarak onu toplumsal ve sembolik dünyaya yönlendirir. Lacan’a göre, baba, çocuğun simgesel düzeydeki gelişimini yönlendiren bir figürdür. Baba, çocuğun “nesne” ve “özne” arasındaki ilişkisinde önemli bir rol oynar.

Melanie Klein: Klein'ın teorisi, çocuğun erken dönemde anne ile kurduğu ilişkiye odaklanır. Bu dönemde baba figürü, ikincil bir rol oynar. Ancak baba, çocuğun nesne ilişkileri içinde önemli bir figür olarak yer alır..Klein'a göre, çocuk baba figürünü içselleştirir ve bu içselleştirme, çocuğun süperegosunun (üst benlik) gelişimine katkıda bulunur. Klein, Freud'un Oedipus kompleksi teorisini genişletir ve bu süreci daha erken bir döneme (1-3 yaş arası) yerleştirir. Klein'a göre, Oedipus kompleksi, çocuğun anne ve baba ile olan ilişkisinde yaşadığı çatışmaları içerir. Baba, çocuğun annesine yönelik rekabetçi duygularını düzenleyen bir figür olarak görülür. Çocuk, babanın varlığıyla annesine yönelik arzularını kontrol etmeyi öğrenir. Baba, çocuğun annesiyle olan ikili ilişkisini dengeleyen ve çocuğun gerçeklik algısını güçlendiren bir figürdür.Baba, çocuğun içselleştirdiği "iyi" ve "kötü" nesneler arasında bir denge kurmasına yardımcı olur.

Donald Winnicott: Winnicott, babayı anne ile birlikte çocuğun güvenli bir bağ kurabilmesi için önemli bir figür olarak kabul eder. Ancak, baba rolü daha çok çocuğun topluma entegrasyonunu sağlayan ve annenin sağladığı temel güvenin ötesinde, çocuğun dış dünyaya uyumunu sağlayan bir işlev görür.

Wilfred Bion: Bion, baba figürünü çocuğun zihinsel ve duygusal gelişiminde önemli bir rol oynayan bir figür olarak görür. Baba, çocuğun düşünce süreçlerini ve duygusal deneyimlerini işlemesine yardımcı olan bir "kapsayıcı" (container) işlevi görür. Bion'un "kapsayıcı-kapsanan" (container-contained) teorisine göre, baba, çocuğun henüz işleyemediği duygusal deneyimleri (beta elementleri) alır ve bunları daha anlamlı hale getirir (alfa elementleri). Bu süreç, çocuğun zihinsel gelişimi için kritik öneme sahiptir. Bion, baba figürünün çocuğun iç dünyasında bir otorite figürü olarak yer aldığını ve çocuğun sınırlarını öğrenmesine yardımcı olduğunu savunur. Baba, çocuğun gerçeklik ilkesini (reality principle) içselleştirmesine katkıda bulunur. Bion, grup dinamiği üzerine yaptığı çalışmalarda, baba figürünün grup içindeki otorite ve liderlik rolüne de değinir. Bion baba figürünü, grup içindeki hiyerarşiyi ve düzeni sağlayan bir figür olarak görür.

Margaret Mahler: Mahler’in bağlanma teorisinde, özellikle erken çocukluk döneminde çocuk, anne ile yakın bir bağ kurar. Ancak, Mahler babayı, bu bağlanma sürecine ve çocuğun ayrışma (differentiation) sürecine katkıda bulunan bir figür olarak tanımlar. Yani, babanın rolü, çocuğun anneden bağımsız bir benlik geliştirmesine yardımcı olmak, onu dış dünyaya tanıtmak ve toplumla ilişkilerini geliştirmekte önemli bir işlev üstlenmektir. Mahler, çocuğun gelişiminin önemli aşamalarından biri olan ‘’bireyselleşme’’ sürecinde, babanın desteğini vurgular. Bu süreçte çocuk, anneye olan bağımlılığından sıyrılmaya başlar ve kendi kimliğini oluşturma yolunda adımlar atar. Baba, bu süreçte daha çok “dış dünyayı” temsil eder ve çocuğun dünyayı keşfetmesini sağlar. Baba figürü, çocuğun "ben" ve "öteki" arasındaki farkları anlamasına yardımcı olur. Mahler, çocuğun duygusal dünyasının şekillenmesinde babanın daha dolaylı bir rol oynadığını öne sürer. Baba, çocuğun duygusal kapasitesini düzenleyen ve denetleyen bir figür olarak yer alır. Çocuğun içsel denetimi gelişmeye başladıkça, baba figürü de bu süreçte bir model olabilir.

Benzer konudaki kitap önerisi: Gerçek ve Hayali Babalar- Salman Akhtar

 

 


Yorumlar

Popular Posts